Zamanı Mühürlemek | Nostalghia
En sevdiğim tv karakterlerinden biri olan Donald Draper nostaljiyi; ‘Nazik bir duygu, Yunanca’da ki kelime anlamıyla, eski bir yaranın sızısı ‘ olarak tanımlar. ‘İnsanın kalbinde duyulan, hatıradan da kuvvetli bir sızı. Tek tek, gitmek için yanıp tutuştuğumuz yerlere götürüyor bizi. Tıpkı atlıkarıncadaki bir çocuk gibi yol almamızı sağlıyor. Dönüp dönüp tekrar yuvamıza geliyoruz; sevildiğimizi bildiğimiz yere.’
Nostalji her ne kadar geçmişe duyulan özlem ya da eski günlere dair sadece iyi anıları hatırlama alışkanlığı olarak tanımlansa da evrim biyologları bu önermenin aksini iddia ediyor. Küçük birer çocukken hem keyifli (annemizin bizi beslemesi, uyutması, kucaklaması gibi) hem de rahatsız edici anlar yaşamamıza rağmen beynimiz istediklerimizi ve özellikle yeterince sevgi alamadığımız hatıralara odaklanır. Bilinçaltımız ‘olumsuzluk önyargısı’ adı verilen bu ilkel savunma mekanizmasına esir düşerek, acı ve korku dolu olayları, güzel anılara göre daha uzun süreli depolar. Ünlü biri nöropsikoloğun deyişiyle; ‘ Zihin negatif anılar için bağlayıcı bir bant, pozitif olanlar için ise teflon ‘ gibidir. Bu durumun sebebi ise ebeveynlerimiz tarafından sevilmeye karşı duyduğumuz derin arzudur.
Proust ise yazdığı makalelerden birinde konuya farklı bir bakış açısı getirir; yaşam bazı anlarda bize çok güzel gözükse de çoğu kez tarafımızca anlamsız bulunur. Fakat bazen beynimizin istem dışı çalışmasını sağlayacak bir tetikleyici, (herhangi bir koku, müzik, Proust’un ‘Kayıp Zamanın İzinde’ yazdığı üzere bir parça kek) zihnimizde geçmişe dönük imgeleri canlandırır. ‘Kek parçacıklarıyla karışmış sıcak sıvıyı damağımda duyumsar duyumsamaz, bedenimi bir ürperti sardı…..Birdenbire , yaşamın kısalığı bir yanılsama gibi geldi bana. Artık sıradan bir ölümlü gibi hissetmiyordum kendimi’. Evet, bilinçaltımız her ne kadar kötü olaylara odaklanmaya meyilli olsa da, kimi zaman, tek bir koku ya tat vesilesiyle yaşadığımız ‘Proust anı’ bizi eski güzel günlere götürür. Bu belki de hatırlamadan çok, takdir etme anıdır.
Nostalji’ye değinip de Tarkovsky’i anmamak olmaz. Ünlü yönetmen, Nostalghia adlı filminde, nostaljinin Rus biçimini anlatır. Rusların, Batılıların deyimiyle ‘kötü göçmenler’ olduğunu kanıtlayan, asimile olmakta gösterdikleri trajik yetersizliklerinden ve uyum sağlama kaygısıyla giriştikleri hantal çabalardan yola çıkar. Filmin ana karakteri, Gorçakov, insanı geçmişine bağlayan bu uğursuz bağımlılık duygusunun, nostalji hastalığının esiridir.Geçmişe sayısız iplerle bağlı, ülkesini özleyen bir insan….
Nostalji, kimilerine göre nazik bir duygu, bir hastalık ya da takdir etme hali. Bir de benim gibi iyi, kötü birkaç anı dışında çocukluğunu çok fazla hatırlamayanlar var. Hatta buna ilk gençliğim de dahil. Zihnim tabula rasa/ boş levha misali, iyi ya da kötü birçok anıyı siliyor ama şaşırtıcı biçimde dinlediğim, izlediğim, okuduğum sayısız bilgiyi depoluyor. Zaten bu blog’da bu şekilde ilerliyor. Tabi buna tıp dilinde inkar, ret, duyguları bastırma adı da verilebilir ! Hayır, çocukluğumda çok fazla travma yaşamadım fakat sanırım hayata bakış açım değişiyor. Artık geçmişe özlem duymak veya olumsuz anıları yeniden yaşamak ya da geleceğe dair uzun vadeli planlar yapmak yerine şimdiki zamana odaklanmayı tercih ediyorum. Geçmişime sırtımı dönmedim, geleceğe dair hayallerim halen var ama klişe bir deyişle biraz Carpe Diem diyorum kısaca…
Not: Bu yazıyı yazmama sebep, ne Proust ne de Tarkovsky, son zamanlarda dinlediğim en iyi gruplardan biri Twenty One Pilots’un , ‘Stressed Out’ adlı şarkısı. İlginç ama gerçek!
Referans Kitaplar; Proust Nasıl Yaşamanızı Değiştirebilir? / Alain de Botton
Mühürlenmiş Zaman / Andrey Tarkovsky