Yıkıcı Feminist Manifesto
Kadınlar Günü vesilesiyle, feminist teori hakkında şimdiye dek okuduğum kitapları, Yıkıcı Feminist Manifesto, başlığı altında değerlendirmek istedim. Manifestoda, geliştirilmesi gereken fikirler, eksiklikler ve gedikler- illaki- mevcut olacaktır fakat bir kız çocuğu annesi olarak, fikir aktarımında bulunma isteğim neticesinde, boyutları beni şimdiden aşan bu yazıyı kaleme almak istedim.
YIKICI FEMİNİST MANİFESTO
Öncelikle, 21.yy’da iş hayatında yer edinmeye çalışan bir annenin düzleminden, kapitalizm ve kadın ilişkisini netleştirelim. Kendine ucuz iş gücü arayan kapitalizmin benim emeğime ihtiyacı, benim de yıllar içinde geliştirdiğim akademik birikimi nakde çevirme gereksinimim var. Fakat sorun şu ki; benim annelik haklarımdan feragat etmeden insanca çalışmam kapitalizme pahalıya mal oluyor. Doğum, emzirme izni, şirket içi kreş, ücretsiz izin gibi talepler benim emeğimi talep edilebilir olmaktan çıkarıyor. Sonuç olarak; kapitalizmle el ele veren ataerkil düzen bana ; ‘ Para kazanmak için kadınlığından ve anneliğinden taviz ver, madem eşitlik istiyorsun, erkek gibi çalış ya da evinde otur’ diyor.
Engels’in deyişiyle, ‘Erkek burjuvaziyi, karısı ise proletaryayı’ temsil ediyor. Maddi üretim araçları erkeklerin elinde, bu nedenle düşünsel üretim araçlarını da erkekler kontrol ediyor. Nasıl görünmemiz, konuşmamız, çalışmamız gerektiği bize bu düzen üzerinden geliyor, başka bir deyişle kendimizi farkında olmadan erkeklerin gözünden görüyoruz. Bu çarktan teorik olarak iki şekilde kurtuluruz; 1) Üretim araçlarını ele geçirmek yani bu yüzyılda anaerkil düzen kurmak, (bu saatten sonra biraz zor ama denemeye değer !) 2) Üretim araçlarını ortak mülkiyete geçirmek, aileyi toplumun ekonomik birimi olmaktan çıkarmak, özel ev işini toplumsal endüstriye dönüştürmek, çocuk bakımı ve eğitimini toplumsal bir iş kabul etmek. Kulağa güzel gelse de buna kısaca Komünizm deniyor yani cızzz!
Peki, o zaman yapılması gereken nedir? Oyunu erkeklerin kurallarıyla oynamamak. Kadın emeğinin ataerkil düzence sömürülmesine izin vermemek. Yıllarca, kadınların erkeklerle aynı kapasite ve yeteneklere sahip oldukları ve uygun biçimde eğitilirlerse erkek işlerini yapabilecekleri söylendi. Bu tez doğru fakat yetersizdi. Göz ardı edilen kadının sahip olduğu ve erkeklerde bulunmayan bir kapasiteydi; doğum, bedenimiz, kadınsı duygular ve beden süreçleri. Kısaca bize söylenen, ataerkil düzende ‘kadın’ olarak yerimizin olmadığı, en iyi ihtimal ile erkeklerin soluk yansımaları olabileceğimizdi. Şimdi bize düşen, Virginia Woolf’un deyişiyle ; ‘ Beynimizi para uğruna satmayı reddetmek ve bize avunmamız için sunulan nişan, rütbe ve dereceleri onları verenin yüzüne geri fırlatmaktır’.
Peki, bunu nasıl yapmalıyız? Mademki ataerkil toplumlarda kadınlar, yerine getirdikleri en önemli işlev, yani çocuk sahibi olmakla, tanımlanıyor, o zaman erkekler bizi çocuk sahibi olmaya ikna etmek ve uygun şartları hazırlamakla mükelleftir. Başka bir deyişle o çok sevdikleri soyadlarının (gerçi artık o da kalmadı) ve soylarının devam etmesini istiyorlarsa ya mevcut koşulların iyileştirilmesi için mücadelemize destek verecek ya da anneliğimizi medeni bir şekilde yaşayabilmemiz için bize madden ve manen destek olacaklar.
Burada en büyük görev kadınlara düşüyor. Bu da doğadaki en temel prensibi unutmamak! Erkek soyun devamı için dişiye muhtaçtır ve üreyebilmek için tüylerini kabartarak, dövüşerek vs. dişiyi İKNA ETMEYE çalışır. Yani biz SEÇİLEN değil SEÇEN tarafız ve kendimizi erkeklere beğendirmek zorunda değiliz. Erkekler kendilerini bize beğendirmek ve aile kuracak yeterlilikte olduklarını ispatlamak zorundalar tabi eğer soylarını devam ettirmek istiyorlarsa!
Bu nedenle kadınların yapması gereken birbirlerini erkekçe söylemlerle yaftalamamaktır. Bırakın artık bu ‘evde kaldın, zengin koca istiyorsun, ev kadını oldun, sen çalışıyorsun da ne oluyor, biraz da çocuğuna bak, koca parası yiyorsun, sen bir koca bile bulamadın, aman canım sen de anne misin, bakıcının bakacağı çocuk bu kadar olur’ söylemlerini. Her kadın evlenmek zorunda değildir, her kadın çocuk doğurmak zorunda değildir, her kadın kariyer yapmak zorunda değildir, her kadın evde oturup çocuk bakmak zorunda değildir, her kadın çocuk ve kariyeri bir arada yürütmek zorunda değildir.
Evet, çok zor biliyorum ama kadınlar, gerçekte öyle düşünmeseler bile, evlenmemenin en az evlenmek kadar doğal ve çocuk sahibi olmanın ancak uygun koşullara bağlı olduğunu erkeklere hissettirmek zorundadır. Çıkın artık bu biyolojik saat, 35’me geldim hala evlenemedim kısırdöngüsünden. Kadınlar hormonlardan, duygulardan, sezgilerden ibaret bunalımlı, gelgitli, dengesiz varlıklar değildir. Onları çelişkilere sürükleyen hayat koşulları ve kendilerine dayatılan erkek odaklı yaşantıdır. Benim kadın olmakla ilgili bir derdim yok, benim derdim kadının toplum içinde konumlandırıldığı yer, toplumsal ikiyüzlülük ve eşitlik/ekonomik özgürlük kisvesi altında dayatılan bedeller. Bizim ihtiyacımız olan erkek gibi yaşamak değil, ‘doğa gibi büyümek, akıl gibi algılamak, ruh gibi özgürce yaşamak’(*)tır.Kadınların annelik ve birey olma ikileminden kurtulduğu günleri görmek dileğiyle….
Not: Yazı çok fazla uzadığı için sığdıramadığım birkaç öneri; belki üretim araçlarına sahip değiliz ama rant sağlayan araçlara sahip olabiliriz. Bu bağlamda kariyer hayatına yeni atılan kadınlara verebileceğim en iyi tavsiye kazandıklarını biriktirerek, tercihen evlenmeden önce gayrimenkule yatırmaları. Böylelikle çalışamamaları halinde en azından iş güçlerinden ve eşlerinden bağımsız bir gelirleri olabilir.
İkinci bir tavsiye meslek seçimine dikkat etmek ve sadece kurumsal iş olanağı sağlayan mesleklere itibar etmemek. Çünkü kurumsal yapıya bağlı kariyer sahibi kadınlar – ayrılırsam dönüş yapamam korkusuyla (ki bu doğru bir endişe) – her türlü olumsuz koşula katlanmak zorunda kalıyor. Avukatlık birçok olumsuzluğuna rağmen -serbest çalışma imkanı sağladığı için- yine de iyi bir seçenek, doktorluk, mimarlık, psikoloji gibi alanlarda kendi işinizin patronu olabileceğiniz için, mesleğinize daha esnek koşullar çerçevesinde devam edebilirsiniz.
(*) Kaynakça; Feminist Teori Josephine Donovan