Yuvarlanan Bir Taş | Like a Rolling Stone
ABD’nin en ünlü komedyen ve talk show sunucu/yapımcılarından David Letterman, ‘Late Night Show with David Letterman’ adlı programından emekliye ayrıldı. 31 yıllık kariyer hayatına veda Letterman’a destek olmak amacıyla Bill Clinton, Al Pacino, George Clooney, Oprah Winfrey, Bill Murray gibi birçok isim programa katıldı. Fakat bu isimlerin hiç biri izleyicileri, belki de 22 yıl aradan sonra ekranlarda görünen Bob Dylan kadar heyecanlandırmadı. Dylan, ‘cool’ tavrından ödün vermeyerek, sadece şarkısını söyleyip, Letterman’ın elini sıktıktan sonra binadan ayrıldı! Tabi ağzından birkaç sözcük çıksa iyi olurdu ama zaten söylemesi gereken her şeyi, belki de fazlasını yıllarca şarkı sözleriyle aktarmıştı zaten.
Dylan, hiç kuşkusuz Letterman’nın da belirttiği üzere ‘ çağımızın en iyi şarkı sözü yazarı’dır. Burada savaş, barış, özgürlük kısacası hayat hakkında yazdığı birçok şarkıyı tekrarlamaya gerek yok sanırım. Şarkılarında işlediği tüm bu evrensel temaların yanı sıra Dylan bence, hayatına giren pek çok kadının da etkisiyle, kadınları en iyi tanıyan ve onları tam kalplerinden vuracak sözleri dile getirebilen sanatçılardan biridir. Geçen yıllar boyunca hangi şarkıları kimler için yazmış olabileceği de derin tartışmalara neden olmuştur.
Tüm bu şarkılar içinde beni en çok etkileyeni ‘Like a Rolling Stone/Yuvarlanan Bir Taş Gibi’dir. Şarkı, varlıklı bir ailede yetişmiş ve iyi bir eğitim almış genç bir kızın hayatın gerçekleriyle yüzleşmesini anlatır. Dylan zavallı kıza seslenerek, bir zamanlar çok havalı/gururluydun fakat gittiğin o okullarda kimse sana hayatı öğretmediği için yanıldın, kandırıldın ve yalnız kaldın der. Ve sorar; nasıl bir his, tek başına olmak, evinin yolunu bulamamak, tam bir bilinmez, tam bir yuvarlanan taş gibi. Fakat tabi ki şarkı, bir zamanlar beni beğenmiyordun, şimdi ne oldu diyen bir erkeğin serzenişinden fazlasını anlatır ve bu yüzden etkileyicidir.
Dylan, belki de Vietnam savaşı ve sonrasındaki gelişmeler neticesinde derin bir sarsıntıya uğrayan 60 kuşağına ve kendine seslenir. Hayatın ve insanların ne kadar aldatıcı olabileceğini anlatan bu şarkı, biraz da büyümek ve özgürleşmek hakkındadır aslında. Çevrenizdeki herkesin size yalan söyleyebileceğini ve hayattaki her şeyin kaybedilebilir olduğunu anladığınız anda, bir yere ya da bir kişiye bağlanmak anlamsız hale gelir. Bir insanın kaybedecek fazla bir şeyinin kalmaması korkutucu olduğu kadar özgürleştirici bir durumdur aslında. Başka bir deyişle sizi öldürmeyen her şey özgür kılar.
Fakat eskilerin de söylediği gibi, ‘Yuvarlanan taş yosun tutmaz’. Tek başına olmak, maddi ya da manevi hiçbir bağ taşımamak birçok sorunun çözümü gibi gözükse de, hemen her insan doğası gereği, kök salmak ya da bir yere ait olmak ister. Bu arzu, aile kurmak, çevrenizi gerçekten güvendiğiniz az sayıda dostla kuşatmak ya da sevdiğiniz işi yapmak şeklinde tezahür edebilir. Fakat evinin yolunu kaybetmiş her yuvarlanan taş bir noktada durarak yosun tutmak ister, insanlara ya da hayata tekrar güvenmenin risk teşkil ettiğini bile bile…
İstanbul gibi rekabetin, tuzakların ve tabi ki nüfusun (!) oldukça yorun olduğu bir şehirde, üniversiteyi bitirdikten sonra umduğundan daha az bir destekle hayata atılan her ‘kolejli kız’ gibi benim de bocaladığım, kontrolüm haricinde savrulduğumu hissettiğim zamanlar oldu. Özellikle, avukat olarak staj yaptığım dönemde, yaşadığım steril hayattan, yolunu bilmediğim semtlerde yaşayan insanların evine balık istifi bir aracın içinde hacze gitmek için adeta ışınlanırken; ‘Ben kimim ya da Burada ne işim var ?’ gibi derin düşüncelere dalmışımdır.
Moralimin bozuk olduğu anlarda bu şarkıyı dinlemek ve nakarat kısımlarında Dylan’la beraber ‘How does it feel / Nasıl hissediyorsun ?’ diye bağırmak oldukça iyi gelirdi
Sanırım şarkıların gücü de buradan geliyor. Bazı günler kendinizi yalnız, kandırılmış ya da aldatılmış hissedersiniz ve bu duygu öylesine ağır basar ki sanki koca dünya da sizden başka kimse bu duruma düşmemiştir, her şeyin en kötüsü sizi bulmuştur ve bunun gibi bir takım narsistik hezeyanlara kapılırsınız. Fakat tam da o anda ya da daha sonrasında, içinde bulunduğunuz durumu anlatan bir şarkı dinlersiniz. Ve söyle dersiniz; ‘ Şarkıya bak, sanki benim için yazılmış !’ İşte o zaman daha iyi hissetmeye başlarsınız çünkü bir yerlerde birileri aynı duruma düşmüş ya da düşen insanlar tanımıştır, artık eskisi kadar yalnız değilsinizdir. Birileri daha, size has olduğunu düşündüğünüz durumu aynı yoğunlukta yaşadığını göre, o kadar da kötü olmaz, olmamalıdır.
Hayatın ve insanların göründüğünden ne kadar farklı olabileceğini anladıktan ve 2000 yılından beri aralıklarla devam eden ekonomik krizlerin çevremde yarattığı sosyal ve maddi erozyonun ayrımına vardıktan sonra sarsılan dengemi ve iç huzurumu korumada, ilham aldığım kitapların, yazarların, şarkıların ve gerçekten tanıyabildiğim az sayıda insanın etkisinin büyük olduğunu inkar edemem. Fakat evimin yolunu gerçek anlamda buluşum sanırım birçok insan gibi aile kurmam sayesinde oldu.
Son 15 yılda her ne kadar çok tecrübe kazandığıma inansam da, ben de ülkemizde yaşayan çoğu insan gibi, sarsıcı, cesaret kırıcı, aldatıcı birçok deneyime tanıklık etmeye devam ediyorum. Fakat artık eskisinden farklı olarak, her gün beni dikkatle inceleyen 2 çift minik göz ‘ Dur bakalım’ diyor ‘Artık kendinden ve yaşadıklarından şüphe edemezsin’. Tabi ki, burada anlatmak istediğim çocuk sahibi bir kadının yaşadığı sorumluluk duygusunun çok ötesinde. Yüreğinde biraz sevgi kırıntısı taşıyan her yetişkinin bir çocukla göz göze geldiğinde hissettiği tanıdık duygular. Yitirildiğine inanılan masumiyetin tazelenmesi ve gelecekte her şeyin bu sefer daha iyi, daha güzel olacağına dair iflah olmaz inanç ve iyimserliğimiz.
Not: Müzik dünyasında, Dylan’nın ‘Like a Rolling Stone ‘ şarkısını, dönemin sosyetik güzellerinden Edie Sedgwick için yazdığı söylenir. Sedgwick, Andy Warhol tarafından keşfedildikten sonra, çeşitli kısa filmlerde rol alarak bir ikon haline gelse de, -rivayetlere göre- Dylan şarkıda, Andy Warhol’un genç kadını kullanarak, hayatını kararttığını iddia eder. Soldaki fotoğrafta, Bob, Edie ve Andy üçlüsü yer almaktadır.Tabi bu arada Dylan hiçbir zaman Edie ile ilişkisi olduğunu kabul etmez. Merak edenler ‘Factory Girl/Fabrika Kızı’ adlı filmi seyredebilirler. Ama fabrika kızını duyunca aklınıza Alpay’ın şarkısı gelmesin. Burada ki fabrika, tütün fabrikası değil Warhol’un meşhur stüdyosuna verilen isimdir
Fakat Alpay’ın Fabrika Kızı’ da bizdendir, iç burkar, ayrı bir güzeldir…
Şarkının Green Day cover’ı için